27 Şubat 2012 Pazartesi

Şeytan ayrıntıda saklıdır!

Bir farkındalıktır, pozitif enerjidir, evrendir, auradır gidiyor. Bu kavramlar yokken daha mı mutsuz bir hayatı vardı insanların? Yoksa her şeyin farkında olarak yaşamak mı daha mutsuz ediyor insanları? Farkındalık dendiği zaman bendeki çağrışımı çok da pozitif yönlü olmuyor, mesela Amy Winehouse aklıma geliyor örnek olarak. O, ruhu parçalandığı için öldü, sanki etrafındaki çirkinlikleri tüm çıplaklığıyla görebildi ve bunlarla baş edemeyecek kadar hassas biriydi, dolayısıyla da bu çirkinlikler onu bitirdi.  Bu da biraz farkındalık dediğimiz kavramın işi gibi geliyor bana. Her şeyi çok fazla görebilmek de her zaman iyi değil sanki...

Bir de evrene pozitif enerji gönderme durumu var, istediğiniz bir şeye odaklanıyormuşsunuz, kesinlikle olumsuzu aklınıza getirmiyormuşsunuz. Burada asıl mesele istediğiniz bir şeye pozitif yönlü odaklanmak diye anlıyorum. Şimdi farkındalıkla da birleştirince işin içinden çıkamıyorum ben çünkü istediğiniz bir şeyin her zaman olmama ihtimalinin de farkındasınız ister istemez ama asıl değinmek istediğim nokta bu değil. Şimdi bu kavramlar olmasaydı ve biz bunları bilmeseydik belki de her şeyi daha bir akışına bırakacaktık ama şimdi bir şeyin olacağı varsa da olmamasına sebep olmuyor muyuz zaman zaman? Benim kafam biraz karıştı, ama şunu bilir şunu söylerim ki bazen keşke daha dar ama daha temiz ve saf bir dünyamız olsaydı, ve cahil ama daha mutlu olsaydık ...Karadeniz yöresinde "aklı olmayanın sefası var" derlermiş, çok sevdim bu sözü ben. Her şeyi anlamlandırabilmek, ayrıntıları hissedebilmek çok yorucu ve biliyorsunuz ki şeytan ayrıntıda saklıdır,yeter ki siz görmek isteyin...

Herzaman bardağın dolu tarafını görebilmemiz dileğimle...

S.S.

30 Aralık 2011 Cuma

2012...

Bugün 2011 yılının son cuma günü, son 20.00'ı, son filmi,son dizisi, vs vs vs...


Geride bıraktığımız 2011 benim için ciddi kararlar aldığım,belki de köklü değişikliklerin temellerini attığım bir yıl oldu. İyi mi oldu, yaşayacağız ve göreceğiz... Değişiklik her zaman iyidir bana kalırsa, gerçi olgunlaşma sürecinde değişiklikten de korkar oluyor insan, çünkü nelerle karşılaşabileceğini daha çok tahmin edebiliyor, "farkındalığı" artıyor çünkü. Ama yine de o içimizdeki değişiklik isteği yaramaz bir çocuk gibi kıpır kıpır hareket ediyor ve rahat durmuyor. Nihayetinde başımıza gelebilecek bütün olumsuz ihtimallere karşın ya olursa deyip harekete geçiyoruz. Ve başlıyoruz olumlama yapmaya :) kötü şeyleri aklımıza getirmemeye... İşe de yarıyor gibi...


Her geçen sene bizden bişeyler alıp götürüyor, tıpkı yeni tecrübeler kazandırdığı ve belki de bizi biraz daha olgunlaştırdığı gibi... Mesela, kendimizi daha iyi anlayıp tanıyoruz ve kendimize de ona göre davranıyoruz. Kendimizi telkin etmeyi, birşeyi özümsemeyi daha çok öğreniyoruz. Olaylara karşı tepkilerimiz daha sakin oluyor belki, artık heyecan duyduğumuz şeyler azalıyor, daha bir seçici oluyoruz sanki. Bir de daha duyarlılaşıp empati yeteneğimizi geliştiriyoruz farkında olmadan. Çünkü biz de belki kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyabilecek tecrübeler yaşamış oluyoruz. Öyle şaşırdığımız olaylarla karşılaşıyoruz ki bazen, "hadi canım" demelerimiz artıyor ve zamanla azalarak artık hiç bir şeyin bizi kolay kolay şaşırtamadığını görüp bir nevi hissizleşiyoruz. Kendimi bu duyguların çok başlangıcında hissediyorum ve bu farkındalık bazen yorucu olsa da içimdeki çocukla da eğlenmeye çalışıyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. Bu denge bana huzur veriyor. O yüzden her geçen yıl geriye dönüp bu sene neler yaşadım diye düşünüp gülümserim ve yaşanan kötü anılara bile gülümseyebilmenin keyfine varırım.


Beni seven sevmeyen, tanıyan tanımayan, herkese iyi seneler diliyorum...
Sevgiyle ve aşk dolu kalın...


S.S.











3 Aralık 2011 Cumartesi

Özüyle Sözü Bir Olmayanlar..

   Hiç kalbinizin yerle bir olduğunu hissettiğiniz olmuş muydu? Belki olmasını çok istediğiniz bir işi alamadığınızda, belki sevgiliniz sizi hayal kırıklığına uğrattığında, belki çok yakın bir arkadaşınız tarafından haksızlığa uğradığınızı hissettiğinizde, belki patronunuzdan haksız yere azar işittiğinizde... Daha birçok şey sayılabilir,bunlar benim aklıma gelenler. Ama en kötüsü de çok güvendiğiniz birinin size yalan söylemesi ve bunun yüzünüze tokat gibi çarpılması olabilir mi?  Düşünüyorum da şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla güven insan ilişkilerinin olmazsa olmaz yapı taşı. Güven bir kere sarsıldı mı o ilişkiyi (dostluk,aile,sevgili) toparlamak eğer ilişkileriniz çok sağlam temellere sahipse zaman alır ve kurtarılma şansı bir ihtimal olabilir ama bence yine de o çatlakları bertaraf etmeye zamanın bile gücü yetmez. Bir diğer kurtarma ihtimali de belki yaşanan güvensizliği "tamamen" unutmak olabilir. Olabilir mi? 
   Kısacası; insanın özü sözü bir olmalı, içi neyse dışı da o olmalı. Bir kere dürüst ve güvenilir olabilecek kadar cesur olmalı.Ama gerçekten öyle olmalı, yapmacık değil harbi olmalı. Çünkü dürüst olmak da bir cesaret işi. 
   Şimdi durup dururken bu yazı da nereden çıktı diyebilirsiniz; birden aklıma düştü diyelim :) ama hayatta hiç bir şey nedensiz yere bizi bulmuyor,hatta bu yazının sizi bulmasının bile belki de bir nedeni vardır :)

Hayatta her zaman özüyle sözü bir olan insanlar etrafınızda olsun. 
Sevgilerimle

S.S.

1 Aralık 2011 Perşembe

Dostlarla Yemek ve Şarap Keyfi

Bugün uzun zamandır cesaret edemediğim blog yazarlığındaki ilk günüm. Blog yazarlığının başlangıcının da başlangıcındayım sanırım. 28 yaşımdayım ve bugüne kadar bir sürü şeye başladım ve birçoğunu bıraktım, özellikle de günlük yazmaya hayatımın her evresinde (çocukluk,bluğ çağı ve gençlik) başladım ve başlamam ve bırakmam arasında en fazla 1 hafta oldu. İşte cesaretimi kıran şey de bu başlama ve bitirmelerdir her zaman. Ama artık hayatta her şeyden bir nebze de olsa tecrübe etmeli insan diye düşünüyorum Umuyorum ki bloggerlık serüvenim kısa sürmez ve paylaşımlarımdan siz de keyif alırsınız. Ayrıca en yakın dostum Ahsen'e hayatımda her zaman var olduğu için teşekkür ediyorum,ve diyorum ki kimse okumazsa biz okuruz :)
Uzun bir girişten sonra bugünün asıl konusuna gelmek istiyorum. Kızkıza yemek ve şarap keyfi... Hayatımda vazgeçilmezlerim arasında ilk üçe girer sanıyorum. Kız kıza yapılan sohbetler hakikaten terapi gibi geliyor bana. Bir psikologun "neden bize bu kadar para veriyorsunuz, onun yerine bayan bayana toplanıp altın günü yapın hem para biriktirmiş olursunuz hem de terapinin alasını yapmış olursunuz" dediğini duymuştum ve işte budur dedim. Düşünsenize sevdiğiniz insanlara onları mutlu edeceğini düşündüğünüz güzel bir sofra hazırlıyorsunuz ve gelsin o tadına doyum olmaz sohbetler, kahkahalar. İşte bugün dostlarla geçirilmesi planlanan güzel bir akşama hazırlık yaptım. En yakın arkadaşım Ahsenciğimin evine gideceğiz ama yemekler benden. Onlara kendimce harika bir arabbiata sos ve kremalı mantar çorbası yaptım, sosumuza ilk kez denediğim karşımları ve defne yaprağı ekledim. Daha doğrusu defne yaprağı ile birlikte pişirdim ve onları daha sonra ayırdım. Çok heycanlıyım inşallah beğenirler, beğenirlerse tarifimi burada paylaşacağım. Akşamımızın kısa notlarını da sizinle paylaşacağım, tabii aramızda kalması gerekli kızsal konular hariç :)
Sevgiyle ve pozitif kalın hep aşk dolu olun.